1 Mayıs 2010 Cumartesi

Öğrenci olmadan yaşamanın flu evrenine giriş!

Yine bir sona doğru hızla yaklaştığımı ve artık durmanın imkansız olduğunu çok geç fark ediyorum. Geçen gün lise defterlerimi karıştırıyordum (malum birde şimdi ales derdi var) ve karşıma lise sonda yaptığım bir resim çıktı. Esasen inglizce öğretmenimiz tarafından yaptırılmıştı öss ile ilgili ne hissediyorsanız çizin yada yazın demişti ben çizmeyi tercih etmişim. Dimdik gök yüzüne uzanan bir dağ ve o dağı aşması gereken gençler tırmanmaya çalışıyor bu arada birbirlerinin ellerinden tutup yukarı doğru çekmeye çalışıyorlar en üstte bir kapı ve kapıyı aralayan bir kız, kapıyı açmanın verdiği hızla rüzgardan saçları ve kıyafetleri savrulmuş üstündeki bluzun sırtında 'Don't Give Up' yazıyor. Resimin arkasına şu dağı aşsam önümdeki engeller kalksa hayat ayaklarımın altına serilse yazmışım ne kadar safmışım bundan sonra hiç bir şey flu olmayacak sanmışım işte yine öyle bir dağın ve kapının önündeyim belki bu sefer kapıyı araladığımda hayat ayaklarımın altına istediğim gibi serilmeyecek, belki bu sefer hayat ayaklarımın altından kayıp gidecek yada kapıyı aralayamadan, arkasına bakmaya korkarak önünde bekleye duracağım yanımdan gelip geçenleri seyrederek. Belki herkesin ve herşeyin gerisinde kalacağım. Hiç bir şey belli değil. Hayır hiç hazır değilim gerçekten değilim.
Öğrenci olunmadan nasıl yaşanacağını bilmiyorum. Çünkü kendimi bildim bileli öğrenciyim hiç bitmeyecekmiş kadar uzun süren yılarda alıştım 'öğrenci' sıfatına, o adeta bendim. Şimdi onsuz napıcam?
Her haziranda tatil geldi diye sevinmek, ilk okulda tatil ödevlerini yapmaktan nefret etmek, zihinden problemler çözmek, bisikletle çamlık turu atmak, sokak köşe başlarında oturup çekirdek çitlemek, ilk aşk, ilk heyecan, yuvarlak olup topluca voleybol oynamak, ilk telefon, şimdi kuruşa dönen kontörü alabilmek için para biriktirmek, geceleri saat birlere kadar sokakta oynayıp laz teyzenin ' ula evinuz yok midur sizuuun' naralarını duyup kıkırdamak, geceleri ölümüne korkulsada saklanbaç oynamak, bunları yıllar içinde geride bırakmış olsam da en çok belki de eylülün gelmesiyle okulun açılcak olmasının hüznünü özleceğim. O aslında ne güzel bir iç sızısıdır. Yazın yaşadığın herşeyin sonuna geldiğini bilmek uzun derslerin ödevlerin dünyasına geri dönülceği sansıcı bunların hepsini deli gibi özleyecek olmak ve keşke senin yerinde olsaydım diyen büyüklerin ne demek istediklerini çok iyi anlamak işte o kapının eşiğindeyken öğrencilik hayatım gözlerimin önünden böylesi bir film şeridi gibi akıp geçiyor.
Öğrenci olmak ne güzelmiş, ne rahatmış, bir günde üç sınava girmeyi bile özleyeceğim aklıma gelseydi o zaman gülüp geçemezdim bile delirmiş heralde bu derdim en iyi ihtimalle.
Bunu söylemek bir gönül borcu galiba bilip bilmemeleri önemli değil ama hayatıma giren herkese, bana verdiği her derse, kattığı her renge, binlerce kez teşekkürler tüm arkadaşlarıma ve öğretmenlerime..