3 Ocak 2010 Pazar

Teskin edilmeye ihtiyacım var..

16b hattına yeni yeşil otobüslerden vermişler. İlk gördüğüm anda öyle çok mutlu oldum ki tarifi yok. Sonunda o dangıl dungul, dikdörtgenler prizması, üç koltuklu, bastığında yer yer zemini içine göçebilen, motoru ve tekerlekleri olduğu için otobüs dedikleri götürgeçten kurtulduk.
Çok güzel ama bir o kadarda plansız bir şehir burası. Evet bazen böyle oluşunu seviyorum ama bazen de gerçekten insanın tahammül sınırlarını çok fazla zorluyor bu durum.
Metro bulunalı neredeyse iki yüzyıl olmuş biz daha yeni yeni inşaatlarına başlıyoruz. Onların metroları raylı sistemleri bir ağ gibi ülkeyi şehirleri örerken bizimkiler dümdüz bir plan üzerinde bir aşağı bir yukarı gidiş geliş olarak planlanıyorlar. Zaman zaman buna da şükür demiyor değilim bari hiç olmazsa yapmaya başladılar bi proje var her nekadar bitişini çocuğumun görme ihtimali warsada.
Madem motorlu araçlarla toplu taşımaya yöneldik bari yollar otobüsler düzgün olsun dime o da yok. Onlar da apayrı bir facia. Yeşile boyayıp üstüne de çevre dostu yazınca çevre dostu olabileceğini havayı kirletmediğini falan düşünen insanlarla yaşayıp bizle dalga geçen bu zihniyetle idare ediliyoruz. E-5 karayolu hiç sebep yokken bir anda çökebiliyor. Köprünün bir ayağı yamulabiliyor yada çürüyüp altından dökülmeye başlıyor ve tesadüfen bana birşey olmaz sözünü hayat felsefesi haline getirmiş yurdum insanının düşen o parçalar üstüne gelmiyor, kimse yaralanmıyor, ölmüyor. Ama bu duruma rağmen alttan yavaş yavaş eriyen köprü tamir edilmesi yada belki kapatılıp yerine yenisinin yapılması gerekirken mantıken böyle olası gerekir değil mi ama ne yazık ki öyle olmuyor. Ve köprünün patlak bölümü demir levhayla kaplanıp kapatılıyor içten içe çürüyerek kaderine terk ediliyor.
İnsan hayatı burda öyle değersiz ki hiç yoktan yere insanlar ölebilir ve evinde oturup benim başıma gelmez diye sıcak koltuklarına gömülen bizler, kendimizi soyutlayarak gerçekten bize olmayacağını düşenebiliriz. Yavaş yavaş herbir yenisini duyuşumuzda dahada kayıtsızlaşabiliriz bu kayıplara. Ve sebep olanlar ceza bile almaz yada aldığı ceza öyle komiktir ki keşke almasaydı bari sanki bizimle biri bizimle dalga geçiyor gibi diye de düşüncelere iter insanı.
Evet burada insan hayatı çok ucuz ama yaşam çok pahalı. En pahalı benzini doğalgazı biz kullanabiliriz en çok vergiyi biz verebiliriz ama değerimiz yoktur işte. Biz sadece gelir kaynağıyızdır.
Her türlü haktan fırsattan yoksun İstanbul'un göbeğinde yaşayıp denizi bile göremeyebilirsin. Bunlar gerçekten olabilir. Okuldan eve dönüşler garanti değildir. Bastığın logar kapağı olması gerektiği yerde olmadığı için kayıp içene düşebilirsin yada bindiğin otobüs bombalanabilir. Gece dışarı çıkmak yürek ister. Her an herşey olabilir. Kap-kaç, darp, gasp.. Ve eğer bunlardan herhangi biri başına gelirse şöyle birşeyide duyman kuvvetle muhtemeldir: -Ne işin vardı gecenin o saatinde orda otursaydın ya evinde...
Burda kaçırılıp tecavüza uğrarsın, tecavüzcünün bir arkasının sıvazlanmadığı kalır. Hatta -Niye o kıyafeti giydin yalnız başına ne işin vardı orda? sen adamı tahrik etmişsin bile denebilir. Evet olur bunlar normaldir.
Biz burda acımasız ilkel insan davranışlarının hüküm sürdüğü, kafalarının içinin örümcek kaynadığı bir yerde yaşarız. Ve en kötüsü bunu her geçen gün biraz daha kanıksarız.
Elimde sihirli bi değnek olsa ve ters giden herşeyi aksine çevirebilsem.
Bir sabah uyanıpta televizyonu açıp haberleri dinlediğimde acı, dramatik, trajik, tranvatik şeyler değil de, sadece sıkıcı ekonomi haberlerini duyabilcek miyim?Bu olabilcek mi? O günler gelebilcek mi?
Galiba bunların gerçekleşmesi artık ancak sihirli değneklere kaldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder